Monday, September 18, 2017

gurbet




GURBET ELDE
Ne dost vardır, ne arkadaş
Geçmez günler gurbet elde
Kahrolursun yavaş yavaş
Geçmez günler gurbet elde
Gönlün kırık, küskün olur
Dudakların suskun durur
Sıla senin tutkun olur
Geçmez günler gurbet elde
Yabancıdır bakan gözler
Uzanmaz ki sırta eller
Çektiğini bilemezler
Geçmez günler gurbet elde
A. Erol Göksu

Monday, December 04, 2006

Nobeli Var Ama !!!

"Nobel odullu yazar Orhan Pamuk bir kitabinda soyle bir cumle yazmis:
'Imam ikindi namazi saatinde, caminin balkonuna cikarak, ikindi ezanini okudu.

' Profesor Ilber Ortayli bu tek cumleyi şöyle analiz ediyor: '
Bir kere namazin saati olmaz, vakti olur. Saat ayri, vakit ayri bir kavramdir.''Camilerde balkon yoktur, minarenin serefesi vardir.!'Ezani da imam okumaz, muezzin okur, o da serefeye cikmaz, iceriden okur'
Bu ornekle de sabittir ki kisiler kendi icinden ciktiklari toplumu bilmeden bir seyler yapmaya calistiklarinda,dogru seyler yapmazlar, yapamazlar."

Wednesday, November 22, 2006

Merhaba

Kızgın kumlarda uzun uzun yattıktan sonra bedeni denizin serinliğine bırakmak... Sabahları kızarmış ekmek kokusuyla uyanmak... Bir doktor muayenehanesinin kapısından şüpheleri dağıtmış olarak sevinçle çıkmak... Yaz sıcağında,bir öğle uykusunun mahmurluğunu buz gibi birdilim karpuzla atmak...Bir bahçenin önünden geçerken duyduğunuz hanımeli kokusu... Sabah uyanıp o gün tatil olduğunu hatırlamak..."Artık bitti"derken sizi arayıvermesi... Yaşlı ana babanızın hâlâ çaldığınız kapının arkasında ya da hattın öbür ucunda olması.
NE GÜZELDİR...
Fırından yeni çıkmış ekmeğin köşesi...
Bir köşede birbirine sarılmış uyuyan kedi yavruları...Evinizden,pişmekte olan etli biber dolmasi kokusunun yayılması... Soğuktan titrerken elinize tutuşturulan bir bardak çay... Meteliksiz bir gününüzde çoktandır giymediğiniz ceketinizin cebinden para çıkması... Uzun, sıcak bir çınaraltı. Sabahtan beri ayağınızı vuran ayakkabıları çıkardığınız an... Sudan bir sebeple küstüğünüz arkadaşınızla barışmanız...
NE GÜZELDİR...
Dört gözle beklediğiniz bir haberin gelmesi... Ağrının dinmesi... Yıllar sonra bir gün bir yerde, çocukluğunuzda annenizin sizin için yaptığı kurabiyelere rastlamak... \nYağmurdan sonra, açan günes... Buz gibi sokaktan sıcacık eve girmek... Yorgunluktan bitmişken yatağa uzanmak... Tuttuğunuz takımın ezeli rakibini yenmesi...
NE GÜZELDİR...
Yıkanmış,ütülenmiş, mis gibi kokan yatak takımlarının koynunda uyumak...
Bir köşede birbirine sarılmış uyuyan kedi yavruları...Evinizden,pişmekte olan etli biber dolmasi kokusunun yayılması... Soğuktan titrerken elinize tutuşturulan bir bardak çay... Meteliksiz bir gününüzde çoktandır giymediğiniz ceketinizin cebinden para çıkması... Uzun, sıcak bir çınaraltı. Sabahtan beri ayağınızı vuran ayakkabıları çıkardığınız an... Sudan bir sebeple küstüğünüz arkadaşınızla barışmanız...
NE GÜZELDİR...
Dört gözle beklediğiniz bir haberin gelmesi... Ağrının dinmesi... Yıllar sonra bir gün bir yerde, çocukluğunuzda annenizin sizin için yaptığı kurabiyelere rastlamak... Yağmurdan sonra, açan günes... Buz gibi sokaktan sıcacık eve girmek... Yorgunluktan bitmişken yatağa uzanmak... Tuttuğunuz takımın ezeli rakibini yenmesi...
NE GÜZELDİR...
Yıkanmış,ütülenmiş, mis gibi kokan yatak takımlarının koynunda uyumak...
Bir sandalın kenarına oturarak bacakları denize sallandırmak... En sevdiğiniz yemeğin ilk lokmasını ağzınıza aldığınız an... En önemlisi,nefes almak, konuşmak, duymak, yürümek, görmek,anlamak...
NE GÜZELDİR...
VE NE GÜZELDİR;ARKADAŞLARINIZDAN, SEVDİKLERİNİZDEN SEVGİLİNİZDEN,ALACAĞINIZ SICACIK BİR MERHABA,

Sunday, September 10, 2006

Turkiyemde Neler Oluyor?

Merhaba yeniden, uzun bir aradan sonra.
5 ay oldu ulkeme geri doneli. Icimde bir cosku var bu sebeple.
Yere goge sigmaz durumdayim. Ayaklarimin altindaki toprak benim
topragim diyerek daha bir rahat yuruyorum sanki sokaklarda.
Ama ulkemde bir suru oyunlar donuyor. Erol Manisali'nin bir yazisi bunu
cok iyi dile getirmis. Sizlerle paylasmak istedim.

TÜRKİYE'DE KÖTÜ ŞEYLER OLUYOR
Türkiye köşeye sıkıştırılıyor. Bir taraftan Güneydoğu'da iç savaş hazırlıkları tezgâhlanıyor. Öte yandan AB ile görüşmeler süresi içinde Türkiye'nin eli kolu bağlanıyor. İktisadi, siyasi ve idari yönetimi AB kurumlarına devrediliyor. Bu arada siyasi ödünler dilim dilim veriliyor. Kendi piyasasına, sanayisine, tarımına, dış ticaretine, bankacılığına egemen olamayan; yönetimini dış odaklara bırakmış bir Türkiye manzarası yavaş yavaş karşımıza çıkarılıyor. - İşin en acı yanı da bütün bunların herkesin gözleri önünde meydana gelmesi. Gazeteler her şeyi yazmasa, televizyonlar her şeyi söylemese de, arta kalan küçük aralıktan bile her şey görülebiliyor. - Sorunun temelini, ulusal çıkarların Meclis, hükümet ve diğer kurumlarca ''korunamaması'' meydana getiriyor. Türkiye'de demokrasi gerçek anlamı ile çalışmıyor, çalıştırılmıyor. Bir yandan tarikatların ve siyasallaştırılmış İslamın hâkim olduğu bir düzene kayılıyor; öte yandan ABD ve AB'nin bölgenin haritasını değiştirme girişimleri göz göre göre yürütülüyor. - Bu yaşamsal sorunlar TBMM'de tartışılmıyor, geçiştiriliyor, üstü örtülüyor. Çünkü onun dokusu buna izin vermiyor. - Güneydoğu'da olanların gerisinde ABD ve ona yaslanan bölgesel güçler var. Hükümet bunu görüyor ama ses çıkarmıyor. Çünkü ABD'nin desteği kendisi için önemli. Önce bataklığı kurutmak gerek. Lozan'ı ortadan kaldırmak isteyen iç ve dış çevreler işbirliği yapıyorsa Türkiye parça parça ayrılır. Meclis'teki 550 insan bunu göremiyor mu? Parça parça pazarlama... -Türkiye'nin altı içerden ve dışardan oyulurken ''ekonominin notunu yükseltiyorlar'' tartışması yapılıyor. Türkiye dağıtılırken notu yükseltiliyormuş!.. Galiba parça parça pazarlanınca satış işi kolaylaşıyor. Öyle ya.. ''Annan Planı'na evet oyları ile'' Kıbrıs satılırken İstanbul Borsası tavan yapmadı mı? Perakende satışların toplam değeri, toptan fiyatlarla satışın daima üzerindedir. Türkiye'yi pazarlayanlar bu kuralı iyi uyguluyorlar:
Ülkeyi parça parça pazarlıyorlar. Mallara boykot yapalım...
Geçenlerde Trabzon'da konferans verdim. Tıklım tıklım salondan haykıran insanlar
'Ne yapalım hocam diye yakınıyorlardı. Herkesin yapacağı bir şeyler vardır. Önerim şu oldu: Trabzon'da kaç sivil toplum örgütü var? 35, 40 kadar mı? Aklı başında olan 20\'si otursunlar, ortak bir protokol imzalasınlar.
Biz aşağıda imzaları bulunan örgütler şu kararı aldık: Bundan böyle hangi ülke Ermeni soykırım kararı çıkartırsa, tüm yurtta o ülkenin mallarını boykot edeceğiz. Yayın bütün bunları Türkiye'ye, ilan edin gazetelerde. Bizim toprağımızı almak isteyenleri biz de biraz ısıralım, incitelim, canlarını yakalım. Onların bize yapmak istedikleri zararın yüzde birini biz onlara yapalım. Göreceksiniz, hemen sus pus olacaklardır. Sömürgecilerin anladığı dil budur. Aldıkları eski kararları bile değiştirmeye başlarlar. Aklı başında tüm sivil toplum örgütlerine buradan sesleniyorum: Hodri meydan.. diyelim, başka yolu yok... Meclis'tekilere de örnek olur, öncülük yaparsınız. Türkiye parçalanıyorsa, belki parçalanmayı durdurmak için toplu halde istifayı bile düşünmeye başlarlar. Öyle ya; eğer ülke parçalanıyorsa, orada oturup sonuç getirmeyen muhalefet çabalarının anlamsızlığını görürler. Eğer bunu yapamıyorlarsa, ülkenin kötü gidişinden onların da şikâyet etmedikleri anlaşılır. Ama siz bir öncülük yapın bakalım, önce bir yumruğunuzu gösterin!..
Ve küçük bir not: 17 Kasım günü Samsun'da Putin in ağzından çıkan şu sözler karşısında irkildim: 19 Mayıs 1919'da Atatürk 'ün önderlik ettiği bağımsızlık ve kurtuluş hareketi bu kentte başlamıştı. O yıllarda da Türkiye ile yakın işbirliği içindeydik ... Tabii ki sömürgecilere karşı... Ben bu sözleri öncelikle Türkiye Cumhuriyeti' nin başbakanından duymak isterdim... Ertesi günü 7-8 gazeteye göz attım; bu sözlere sadece Cumhuriyet'te, ve Yeni Çağ'da rastlayabildim, ne yazık, ne acı...
Bu olay bile Türkiye'nin nereye sürüklenmekte olduğunun, tek başına göstergesidir... Ve halkın neden Şu Çılgın Türkler kitabına dört elle sarıldığının da yanıtını alıyoruz. Karartmaya karşı bir başkaldırı bu... Başka nasıl açıklanabilir?..
Erol MANİSALI:

Friday, July 07, 2006

Nedense artık yazamıyorum.

MErhabalar
Nedense artık buraya yazı yazamıyorum. Belkı dıyetten uzak gunler yasadıgım ıcın. Dıyet
yapmıyorum ama kılo verıyorum. Bunuda sanırım yaptıgım yuruyusler saglıyor.
Yıllardır yurumedıgım kadar yuruyorum hemde. Bır sure daha blogumdan uzak kalacagım.
Merak eden dostlara duyrulur.
Sevgılerımı yolluyorum.
Veda